01 Mayıs 2024 - Çarşamba

Şu anda buradasınız: / FERD VE TOPLUMUN DEĞİŞİMİ
FERD VE TOPLUMUN DEĞİŞİMİ

FERD VE TOPLUMUN DEĞİŞİMİ ABDULLAH DÂİ

Muhatabı olan cahiliyye devri insanları, kendileri istedikleri takdirde onları kullara kul olmaktan kurtarıp, Âlemlerin Rabbi Allah’a kul etmek isteyen yegâne hayat nizâmı İslâm, kendilerine egemen olan şeytan, hevâ ve şeytanlaşmış olan tağutlardan kurtulmak arzusunda olanları kurtarabilir... İslâm’ı bilip, anlayıp idrak ederek şuuruna erip katıksız iman edenler için kurtuluş yolunu gösterir, onları, kullara kul olmuşluktan, emperyalist sömürücülerden kurtarıp köleliğe son vererek hürriyetlerine kavuşturur... Bu, değişmez “Sünnetullah”tır...1 Çünkü Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip bozmaz.”2
İmam Ebu Mansûr el-Mâtûrîdî (rh.a.), “Te’vilâtü’l-Kur’ân” adlı meşhur tefsirinde şöyle der:
“Bir toplum, kendisindekini değiştirmedikçe Allah, onlarda bulunanı değiştirmez. Bu nimetin, Rasûlullah (s.a.s.) tarafından getirilen din nimeti veya Kur’ân ya da din işinden bir şey olması mümkündür. İnsanlar, kendi hâllerini değiştirmedikçe, Allah da o nimeti değiştirmez. Nitekim Cenâb-ı Hakk şöyle buyurmaktadır:
“Sonra sıvışıp giderler. Allah da onların kalplerini haktan çevirmiştir.”3
“Onlar eğrilik yapınca, Allah da kalplerini eğriltti.»4
Bundan maksadın, sağlık esenlik ve mal gibi dünyevî nimetler olması da mümkündür. Onlar, kendilerinde olanı değiştirmedikçe, Allah da bunları değiştirmez.”5
Hanefî mezhebi âlimlerinden Zemahşerî, “el-Keşşâf” adlı ünlü tefsirinde:
“Şüphesiz bir toplum kendindekini, yani -günahlarını çoğaltarak- güzel hâllerini değiştirmedikçe, Allah, o toplumdaki afiyet ve nimeti değiştirecek değildir.”6 derken, İbn Acîbe el-Hasenî, “Bahrü’l-Medîd fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Mecîd” adlı tefsirinde şu açıklamayı yapar:
“Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki: ‘Bir toplum, içinde bulundukları güzel durumu değiştirmedikçe, taate devam ve isyanı terk hâlini bırakıp günah işlemeye dönmedikleri sürece Allah, onların hâlini değiştirmez. Onlara verdiği nimet ve afiyeti alıp kendilerini sıkıntı ve belâya düşürmez. Bir kavme verilen nimetler, sadece işlenen bir günah sebebiyle ellerinden alınır. Günahı, bir kısmı işlemiş olsa bile, herkes onun karşısında susunca, nimet ellerinden alınır.”7
Prof. Dr. Mahmud Hicazî, “Furkan Tefsiri” adlı eserinde konuyla ilgili şunları kaydeder:
“Bir millet, kendi ruhlarındaki hayırlı ve salih ameller gibi Allah ve Rasûlü’nü razı edip devletin temellerini ayakta tutan şeyleri değiştirmedikçe, Allah da onlardaki nimet, afiyet, onur ve bağımsızlık gibi şeyleri değiştirmez. Bu Kur’ânî gerçeğin doğruluğunu ‘İslâm tarihi’ ispatlamıştır. Müslümanlar, kendi benliklerinde Allah ve Rasûlü›nü razı edecek, nefislerindeki şeyleri sabit kılacak olan hayırlı ve salih amelleri değiştirmedikçe, Allah da onlardaki üstünlük, refah, ilim ve ekonomik durumu değiştirmemiştir. (Daha sonra onlar kendilerini değiştirdiler, Allah da onların iyi hâlini değiştirdi.) Çünkü Kur’ân’la amel etmediler, dinlerini terk ettiler. Başkalarını taklid ettiler. Aralarında kötülükler yayıldı. Ahlâkları çözülüp gevşedi.
Ümidimiz kuvvetlidir. Kendimizdeki (bu) hâli değiştirirsek, Allah da zaafımızı kuvvete, zilletimizi izzete, yoksulluğumuzu zenginliğe, topraklarımızdaki düşman işgalini bağımsızlığa dönüştürecektir. Cenâb-ı Allah, ne doğru buyurmuş:
‘Bir millet, kendi durumlarını değiştirmedikçe, Allah, onların durumunu değiştirmez.’
O’nun gücü her şeye yeter!”8
Değişmeyen hakikat budur!..
Çünkü Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Bizim uğrumuzda cihad edenlere, şüphesiz yollarımızı gösteririz. Gerçekten Allah, ihsân edenlerle beraberdir.”9
Katıksız iman ile salih amelleriyle Allah’ın rızasını kazanmak için Allah yolunda cihad, yani cehd ve gayret eden muvahhid mü’minlere, va’dettiklerini mutlaka gerçekleştiren Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle10 va’dediyor:
“Bizim uğrumuzda cihad edenlere, şüphesiz yollarımızı göstereceğiz!”
Bu âyet-i kerîmenin tefsirinde şunlar beyân edilmiştir:
“Kim itaatle ve Allah’ın dinine yardım ederek cihad ederse, Allah’ın Kitabı’nı ve Peygamberi’ni yalanlayan Allah düşmanlarıyla çarpışırsa, Allah ona, hidayet nasib eder, dünya ve âhirette hayır ve saadetin yoluna ve cennetin yoluna muvaffak kılar.
Nitekim Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki:
‘Hidayet bulmuş olanlara gelince, (Allah,) hidayetlerini arttırmış ve takvalarını vermiştir.’11
(..........................)
İbn Atiyye şöyle diyor:
-Bu âyet, örfî cihaddan (bilinen cihad emrinden) önce olup Allah’ın dininde ve O’nun rızasını kazanmak yolunda umumî mânada cihad etmek demektir.
Ebû Süleyman ed-Dârânî diyor ki:
-Âyetteki cihad, sadece kâfirlerle cihad etmek anlamında değildir. Bilakis bu, dini desteklemek, münkirlere karşı çıkmak, zalimleri engellemek anlamındadır. Bunun en önemli şekli, ‘emr bi’l-ma’ruf ve nehy ani’l-münker’dir. Allah yolunda nefisle cihad etmek de bu babdan olup en büyük cihaddır.
Şüphesiz ki Allah, destek verme, yardım etme, koruma, hidayete erdirme sûretiyle iyi amel işleyenlerle, ilmiyle ve kudretiyle ihata etme hususunda ise bütün insanlarla beraberdir. Dolayısıyla Allah’a itaat edip cihad edenler iki faydayı elde etmektedirler:
Hayır, iman ve saadete nâil olma.
Yardım, destek ve himayeye nâil olma.”12
Cihad, yeryüzünü ifsâd edip, Allah’ın insan kullarına Allah’ın hükmüyle hükmedilmesini istemeyen Allah düşmanlarıyla savaşmak olduğu gibi, Allah’ın uğrunda, yani O’nun dini olan İslâm yolunda sarf edilen cehd ve gayrettir... İslâm’ı öğrenmek, onun emir ve yasaklarına uyup haram kılınan ve günah olan şeylerden nefsini menetmek, İslâm’ın egemenliği için mücadele edip onun yaygınlık kazanması, tanınması ve yaşanması için tebliğ, davet ve irşâd faaliyetlerinde bulunmak da, emrolunan cihad ibadetinin birer bölümüdür... Hepsi Allah yolunda ve O’nun uğrunda gayret göstermektir... Önderimiz Rasûlullah (s.a.s.)’in hadislerinden birkaç örnek:
1- Fedâle b. Ubeyd (r.a.) rivayet eder.
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Mücahid, nefsine karşı cihad edendir.”13
2- Fedâle b. Ubeyd (r.a.)’ın rivayetiyle Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Mücahid kişi, Allah’a itaat yolunda kendi nefsiyle cihad eden kişidir.”14
3- Ebû Zerr (r.a.) anlatır:
Rasûlullah (s.a.s.)’e:
-Hangi cihad daha üstündür? diye soruldu.
Rasûlullah (s.a.s.):
“Allah yolunda nefsin ve hevânla yaptığın cihaddır.” cevabını verdi.15
4- Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)’dan.
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Cihadın en faziletlisi (en üstünü), zalim bir devlet başkanı yanında (iyiliği emredici veya kötülüğü menedici) hak bir söz söylemektir.”16
5- Cabir (r.a.)’dan.
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Şehidlerin efendisi Hamza b. Abdulmuttalib ile zalim bir hükümdarın karşısına çıkarak ona (hak olanı) emredip, (kötü olan şeylerden) alıkoyduğu için (zalim hükümdarın) öldürdüğü kimsedir.”17
6- Abdullah b. Mes‘ûd (r.a.) rivayet eder.
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Allah, benden önce hangi ümmete ne kadar Nebî gönderdiyse, mutlaka o Nebî’nin ümmeti arasında havarîleri ve ashabı olmuştur. Bunlar, onun sünnetini uyguluyor, emrine uyuyorlardı.
Sonra bunların arkasından kötü halefler gelir, yapmadıklarını söylerler, emrolunmadıklarını yaparlar.
Bunlara karşı eliyle cihad eden mü’mindir. Onlara karşı diliyle cihad eden mü’mindir. Onlara karşı kalbiyle cihad eden de mü’mindir. Amma bunun ötesinde hardal tanesi dahi olsa iman diye bir şey yoktur.”18
Hadis-i şeriflerde görüldüğü gibi, Allah’ın rızasını kastederek, Allah yolunda ve emrolunduğu üzere gösterilen bütün gayretin genel adı cihaddır... Allah’a şirksiz iman edip salih ameller işleyerek kul olmuş bir mü’min Müslümanın, kul oluşunun gereği olarak kendisine emredilenleri yerli yerince hakkını vererek ve şartlarına riâyet ederek yapması, Allah’ın uğrunda cihad etmesidir... Böyle bir cihad emrini gerçekleştiren ferde ya da topluma, Allah Teâlâ va’dediyor:
“Şüphesiz yollarımızı göstereceğiz!”
Dünyada izzet elde etme, âhirette ebedî cennete ulaşma yollarını!..
Dünyada, nefsin, hevânın, şeytanın ve egemen tağutların esaretinin verdiği zilletten kurtulup, iman ve İslâm’ın izzetine, kullara kul olmaktan kurtulup yalnızca Allah’a kul olmanın şerefine ulaşmanın yolları gösterilir, Allah’ın uğrunda cihad eden şahsiyetlere!.. Bu yollar, gösterildiği gibi, bu yollarda sapasağlam durup hedefe yürümek de kolaylaştırılır...
“Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez.”19
Allah Teâlâ’nın kendilerine kolaylık dilediği ve onlar için zor görünenleri kolaylaştırdığı kişiler, katıksız iman eden ve emrolundukları kulluk vazifelerini, hayat örnekleri olan Rasûlullah (s.a.s.)’in gösterdiği gibi yapanlardır... Bunlar, Allah, Rasûlullah (s.a.s.)’e ve kendilerinden olup Allah’ın hükmüyle hükmeden emir sahiplerine itaat eden20 muvahhid mü’min Müslümanlardır... İşte bunlar, Allah’ın uğrunda gereği gibi cihad etme emrini hakkıyla yerine getirenlerdir...
Şöyle buyurur Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ:
“Ey iman edenler, rükû edin, secdeye varın. Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin, umulur ki kurtuluş bulursunuz.
Allah adına gereği gibi cihad edin. O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim’in dini(nde olduğu gibi). O (Allah), bundan daha önce de, bunda (Kur’ân’da) da sizi ‘Müslümanlar’ olarak isimlendirdi, Rasûl, sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine şahid olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın, sizin Mevlânız O’dur. İşte, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcı.”21
Ve:
“Kim cihad ederse, yalnızca kendi nefsi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnîdir.
İman edip salih amellerde bulunanlar ise, Biz şüphesiz onların kötülüklerini örteceğiz ve şüphesiz yaptıklarının en güzeliyle karşılık vereceğiz.”22
Şirkten Tevhid’e, küfürden imana ve her biri birer bâtıl din olan tağutî ve beşerî düzenlerden İslâm’a dönüş yapan, böylece köklü bir inkılâb ile kötülükten iyiliğe değişimi gerçekleştiren ferdler ya da toplumlar, Allah uğrunda gereği gibi cihad etmiş olduğundan Allah, onları izzete ve cennete ulaştıracak yollarını kolaylaştırıp, kendilerine gerekli yardımını ulaştırır...
Aziz İslâm Milleti’nin değerli âlimleri bu konuda şu tespitlerde bulunmuşlardır:
“ed-Dahhâk dedi ki:
-Âyet-i kerîmenin anlamı şudur: Hicret yolunda cihad eden kimseleri, elbette iman üzere sebat yollarına ileteceğiz.
Dünyada Sünnet’e tâbi olmak, âhirette cennete benzer. Âhirette cennete giren kurtulur. Aynı şekilde dünyada da Sünnet’e yapışan kurtulur.
Abdullah b. Abbas dedi ki:
-(Âyetin mânası şudur:) Bize itaat yolunda cihad edenleri, elbette Biz de mükâfat yollarımıza ileteceğiz. Bu da, itaatin genel anlamıyla kaydedilen bütün görüşleri kapsar.
el-Hasen b. el-Fadl dedi ki:
-İfadede bir takdim ve te’hir vardır. Yani Bizim, kendilerine hidayet verdiğimiz kimseler, asıl yolumuzda cihad edenlerdir.
Abdullah b. Zübeyr’in sözü de buna yakındır:
-Hikmet der ki: Beni arayıp da bulamayan, iki yerde beni arasın: Bildiğinin en güzeliyle amel etsin ve bildiğinin en kötülerinden uzak kalsın.”23
“Dârânî diyor ki:
-Bildikleri konuda cihad edenleri, bilmedikleri konularda onlara yol gösterir, hidayette kılarız.
Fudayl b. İyâd der ki:
-İlim yolunda cihad ve gayret edenleri, Biz de o ilimle amel etmeleri için onlara yol gösteririz, amele yöneltiriz.
Sehl de şunu der:
-Sünnet’i ikame etmek ve yaşamak uğrunda cihad edenleri, Biz de cennet yollarına yönlendiririz.
İbn Atâ şöyle der:
-Bizim rızamızı kazanmak yolunda cihad edip gayret gösterenleri, Biz de kendilerini hoşnudluk, rıdvan makamına erdiririz.
İbn Abbas der ki:
-Bize itaat ve ibadet, kulluk konusunda cihad edenleri, Biz de sevaba erme yollarına sevk ederiz.
Cüneyd el-Bağdadî diyor ki:
-Tevbe etme yolunda cihad edenleri, ihlâs yoluna sevk ederiz.
Ya da:
-Bize hizmet için cihad edenleri, Biz de onlara Bizimle birlikte müracaat ve yakarış yollarını ve kapılarını açarız, Bizimle ünsiyet etmelerini sağlarız.
Veya:
-Bizim rızamızı elde etmek için Bizi arayan ve bu uğurda gayret ve çaba gösterip cihad edenleri, Biz de Bize ulaşma yollarını kendilerine gösteririz.”24
“Akka ahâlisinden Abbas el-Hemdânî Ebu Ahmed şöyle der:
-Bildikleri ile amel edenleri, Allah, bilmediklerine de hidayet eder (öğretir).
Bu tespiti beğenen Ebu Süleyman ed-Dârânî, şu açıklamayı yapar:
-Kendisine hayırlı bir iş yapması ilham edilen kimsenin, eserde (seleften gelen rivayetler arasında) bunun da yer aldığını duymadıkça, o ameli işlememesi gerekir. Seleften gelen rivayette geçtiğini işittiği takdirde onunla amel eder ve kalbinde bulunana da uygun düştüğü için de Allah’a hamd eder.”25
Câhiliyye toplumların köklü bir inkılâb ile İslâm toplumuna dönüşmesi için, İslâm tarihinin ilk yıllarına dönmek gerekir, yani Mekke ve Medine dönemlerine dönüp, o günkü Câhiliyye toplumu, nasıl ve ne ile İslâm toplumuna dönüştü?.. Câhiliyye toplumlarının karakteristik özellikleri hiç değişmez… Zamanın geçmesi, çağların değişimi, câhiliyeti kabukta değişime tâbi tutar, özde herhangi bir değişim söz konusu değildir… O gün köklü bir Tevhîdî inkılâb ile câhiliyye toplumunu, İslâm toplumuna dönüştüren usûl ne ise, onda da hiçbir değişim söz konusu olmamış, o günkü görevini modern zamanlarda da aynen gerçekleştirme gücüne sahiptir… Bu güç, katıksız iman ve salih ameldir… Bu usûl, yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasûlullah (s.a.s.)’in, hayat kitabımız ve yegâne hayat düstûrumuz Kur’ân-ı Kerim’in hayata uygulanışı olan Sünneti’dir…
Allah Teâlâ’nın yollarını açacağı O’nun uğrundaki cihad, O’nun razı olduğu Rasûlullah (s.a.s.)’in Sünneti üzere salih amel işlemektir!..
Ebu’d-Derdâ (r.a.) şöyle diyor:
-Salih amel, savaştan öncedir. Çünkü siz, ancak işlediklerinize (uygun olarak) savaşıyorsunuz!26
Şu tespit de, yine Ebu’d-Derdâ (r.a.) tarafından beyân olunmuştur:

-Sizler, ancak amellerinize bürünüp yapışıcılar olarak savaşıyorsunuz!27
Rabbimiz Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:
“Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse Bana ibadet edin.”28
“Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz, ma’rufu (iyi ve İslâm’a uygun) olanı emreder, münker (kötü) olandan sakındırır ve Allah’a iman edersiniz.”29
“Asr-ı Saadet”teki hayırlı ümmet, o günkü Mekke’ye egemen olan laik-demokratik şirk düzenini bütün ilkeleriyle reddederek, Allah’tan başka kanun koyucuları tanımamış, “yaratmak Allah’a hâs olduğu gibi, emir de, yani yönetme hükümleri de Allah’a hâstır...”30 değişmez hakikatına iman etmiş, salih amelleriyle bu gerçeği gündeme getirmiş ve diğer insanlara örnek olmuşlardır...31 Bu hayırlı ümmetin meydana gelmesi, bir fecr-i sadık olmuş, laik-demokratik Mekke şirk ve küfür devletine son vermiş, zulmün karanlığını, İslâm nûruyla yok etmiş, gönülleri, beyinleri, ruhları aydınlatmış, adâlet ve barışı gerçekleştirmiştir...
Hayırlı ümmetin hayırlı muvahhid mü’min ferdleri, üzerlerine düşen kulluk görevlerini şükürle ve sabırla yerine getirmiş, hidayet üzere sağlam kalarak, İslâm İnkılâbının gerçekleşmesini sağlamışlardır...
Yegâne önderimiz Rasûlullah (s.a.s.)’in bu konudaki buyruklarından bazılarını beraber okuyalım!
1- Süheyb (r.a.) rivayet eder.
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Mü’minin işine şaşarım. Gerçekten onun bütün işleri hayırdır. Bu, mü’minden başka hiçbir kimsede yoktur.
Kendisine varlık isabet ederse şükreyler. Bu, onun için hayır olur.
Darlık isabet ederse sabreyler. Bu da onun için hayır olur.”32
2- İbn Ömer (r.anhuma)’dan.
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Allah, benim ümmetimi -veya Muhammed’in ümmeti, buyurdu- dalâlette bir araya getirmeyecektir. Allah’ın (yardım) eli, cemaatın üzerindedir. Her kim (cemaatten itikaden, kavlen veya fiilen) ayrılırsa, şübhesiz cehenneme ayrılır.”33
3- el-Hâris el-Eş’arî (r.a.) rivayet eder.
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Kim cemaatten bir karış miktarı ayrılırsa, İslâm’ın bağını boynundan çıkarmış olur, ancak (cemaate) dönmesi müstesnâ.”34
Şahid, vasat ve hayırlı ümmetin mensupları olan mü’min Müslümanlar, bugün içine düşürüldükleri esaret ve zillet tuzağından kurtulmak ve yüz yıllık esarete son verip zilleti izzetle değiştirmek istiyorlarsa, -ki böyle bir istek onların üzerine ânın vâcibidir ve ertelenmemelidir- hep beraber, hayat düstûrumuz Kur’ân’a sımsıkı sarılmalı, hayata uygulaması olan Rasûlullah (s.a.s.)’in Sünneti’ne göre hareket etmelidirler!.. Câhiliyyet zilletinden kurtulup İslâm’ın izzetine kavuşan “Selef-i Salihin”, Rasûlullah (s.a.s.)’in önderliğinde böyle inandılar ve böyle hareket edip “Tevhid İnkılâbı”nı gerçekleştirdiler… Onların izinden ihlâsla gidenler de aynı şeyi başarabilirler!..
Allah’ın ipi olan Kur’ân’a toptan sarılmayı gerçekleştirmek, Kur’ân’ın bütün hükümlerini hiçbir şüphe duymadan kabul edip inanmak ve uygulamak için birlikte hareket etmekle olur…
Kendisinden başka kanun koyucu hak ilâh olmayan Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ:
“Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın. İşte, onlar için büyük bir azâb vardır.”35 buyurur.
Bu İlâhî emri duyan her muvahhid mü’min Müslüman şahsiyetler, kadın olsun, erkek olsun ferd ferd ya da toplum hâlinde, hiç itiraz etmeden teslimiyet göstererek, ruhen ve bedenen, kalp ve beyin ile:
“İşittik ve itaat ettik” demelidirler.
Yegâne Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Sen, Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.” (Fâtır, 35/43)
“(Bu,) Allah’ın öteden beri sürüp giden sünnetidir. Sen, Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın.” (Fetih, 48/23)
Ra’d, (13/11)
Âyet-i kerîmenin tamamı meâlen şöyledir:
“Ne zaman bir sûre indirilse, ‘sizi biri görüyor mu?’ diyerek birbirlerine bakarlar, sonra sıvışıp giderler. Anlamamakta direndikleri için Allah da onların kalplerini haktan çevirmiştir.” (Tevbe, 9/127)
Âyetin tamamının meâli şöyledir:
“Hani Musa, kavmine şöyle demişti: ‘Ey kavmim, size Allah tarafından gönderilmiş Rasûl olduğunu gayet iyi bildiğiniz hâlde ne diye beni üzüyorsunuz?’ Onlar eğrilik yapınca, Allah da kalplerini eğriltti. Allah, günaha sapanları doğruya eriştirmez.” (Saff, 61/5)
Ebû Mansûr el-Mâtûrîdî, Te’vilâtü’l-Kur’ân Tercümesi, çev. Prof. Dr. S. Kemal Sandıkçı, İst. 2017, c.7, sh. 428.
Zemahşerî, Keşşâf Tefsiri, çev. Muhammed Coşkun, vdğ. İst. 2017, c.3, sh.730. (Arapça metin ile birlikte)
İbn Acîbe el-Hasenî, Bahrü’l-Medîd, çev. Dr. Dilaver Selvi, İst.2012, c.4, sh.557.
Prof. Dr. M. Mahmud Hicazî, Furkan Tefsiri, çev.Mehmet Keskin, İst.T.y. c.3, sh.234.
Ankebût, 29/69.
Yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“(Bu,) Allah’ın vaadidir. Allah, vaadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler.” (Rum, 30/6)
“Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez.” (Ra’d, 13/31)
“(Bu,) Allah’ın vaadidir. Allah, vaadinden dönmez.” (Zümer, 39/20)
Muhammed, 47/17.
Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî, Tefsîrü’l-Münîr, çev.Hamdi Arslan, vdğ. İst.2003, c.11, sh.41-43.
Sünen-i Tirmizî, Kitâbu Fedâili’l-Cihad, B.2, Hds.1671.
Abdullah b. Mübarek, Kitâbu’l-Cihâd, çev. İshak Doğan, Konya, 2006, sh.113, Hds.174.
Beyhakî, Kitâbü’z-Zühd, çev. Enbiya Yıldırım, İst.2000, sh.129, Hds.356.
Nûreddin el-Heysemî, Sahîh-i İbn Hibbân Zevâidi, çev. Hasan Yıldız, 2012, c.2, sh.144, Hds.1624.
İbn Ebi’d-Dünyâ, İbn Ebi’d-Dünyâ Külliyatı- Hadislerde Nefs Muhasebesi, çev. Zekeriya Yıldız, İst.2013, c.1, sh.496, Hds.64.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ.İst.2013, c.1, sh.298, Hds.377-378.
Abdullah b. Mübarek, Kitâbu’z-Zühd ve’r-Rekâik, çev. Abdullah Samed Afaracı, İst.2015, sh.254, Hds.826.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.2013, c.1, sh.202, Hds.24.
Kuzâî, Şihâbü›l-Ahbâr Tercümesi, çev. Prof. Dr. Ali Yardım, İst.1999, sh.60, Hds.124.
Abdullah b. Mübarek, Müsned, çev. İshak Doğan, Konya, 2006, sh.38, Hds.29.
Ebû Nuaym el-Isbehânî, Hilyetu’l-Evliyâ ve Tabakâtu’l-Asfiyâ, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst.2015, c.12, sh.133, Hds.3943-3944.
Celâleddin es-Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr min Ahâdîsi’l-Beşîri’n-Nezîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst.2013, c.2, sh.294, Hds.2726 (1247). İbnu’n-Neccâr’dan.
Sünen-i İbn Mâce, Kitâbu’l-Fiten, B.20, Hds.4011-4012.
Sünen-i Tirmizî, Kitâbu’l-Fiten, B.12, Hds.2265.
Sünen-i Nesâî, Kitâbu’l-Biat, B.37, Hds.4191.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.16, sh.206-207, Hds.23334-23335.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c.9, sh.82-83, Hds.6687.
Beyhakî, Şu‘abu’l-Îmân, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst.2015, c.7, sh.290-291, Hds.7174-7175.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c.7, sh.178, Hds.4936.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, çev. Âdem Yerinde, İst.2015, c.12, sh.493, Hds.12165. Taberânî, el-Mu‘cemu’l-Evsat’ta, Abdullah b. Abbas (r.anhuma)’dan. c.12, sh.494, Hds.12166. Bezzâr’dan.
Sahîh-i Müslim, Kitâbu’l-Îmân, B.20, Hds.80.
Beyhakî, es-Sünenü’l-Kebîr, çev. Hüseyin Yıldız, vdğ. İst.2017, c.19, sh.167, Hds.20203.
Beyhakî, Şu‘abu’l-Îmân, c.7, sh.280, Hds.7154.
Nûreddin el-Heysemî, Sahîh-i İbn Hibbân Zevâidi, c.2, sh.114, Hds.1565.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c.12, sh.490, Dipnot:1. Bezzâr’dan.
Bakara, 2/185.
Rabbimiz ve İlâhımız Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:
“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Rasûl’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.” (Nisa, 4/59)
Hacc, 22/78.
Ankebût, 29/6-7.
İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.2002, c.13, sh.433.
İmam Nesefî, Nesefî Tefsiri- Medâriku’t-Tenzîl, çev. Şerafettin Şenaslan, vdğ. İst.2011, c.8, sh.206.
İmam İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst.2011, c.8, sh.364.
Abdullah b. Mübarek, Kitâbu’l-Cihâd, sh.17, Hbr.5.
Sahîh-i Buhârî, Kitâbu’l-Cihâd ve’s-Siyer, B.13 (Bab başlığında)
Enbiyâ, 21/92.
Âl-i İmrân, 3/110.
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra Arş’a istivâ eden Allah’tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir.” (A‘râf, 7/54)
Yegâne İlâhımız Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
“Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta (vasat) bir ümmet kıldık, Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun.” (Bakara, 2/143)
Sahîh-i Müslim, Kitâbü’z-Zühd, B.13, Hds.64.
Sünen-i Dârimî, Kitâbu’r-Rikâk, B.61, Hds.2780.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.16, sh.20-21, Hds.22940-22943.
Ebû Dâvûd Süleyman b. Dâvûd b. Cârûd et-Tayâlisî, Müsned-i Tayâlisî, çev. M. Ömer Yusuf, Konya, 2019, sh.93, Hds.208.
Sünen-i Tirmizî, Kitâbu’l-Fiten, B.7, Hds.2255.
Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, c.1, sh.540-541, Hds.400-401.
Ebû Nuaym el-Isbehânî, Hilyetu’l-Evliyâ, c.9, sh.211, Hds.318.
İbn Hacer el-Askalânî, el-Metâlibu’l-Âliye, çev. Âdem Yerinde, vdğ. İst.2010, c.3, sh.98, Hds.3001-3002. İshâk b. Rahâveyh, Müsned’den.
Sünen-i Tirmizî, Kitâbu’l-Emsâl, B.3, Hds.3022.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.16, sh.268-269, Hds.23466.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, c.1, sh.549, Hds.411.
Beyhakî, es-Sünenü’l-Kebîr, c.15, sh.689, Hds.16691-16692.
et-Tayâlisî, Müsned-i Tayâlisî, c.1, sh.479, Hds.1258.
Beyhakî, Şu‘abu’l-Îmân, c.7, sh.239, Hds.7090.
Nûreddin el-Heysemî, Sahîh-i İbn Hibbân Zevâidi, c.1, sh.686-687, Hds.1222.
Âl-i İmrân, 3/105.
Nûr, 24/51; Bakara, 2/285.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul